top of page

KEL ŞARKICI'YA YENİDEN BAKMAK

1-Kerem-Kurdoğlu----Yönetmen-k.png

Ionesco'nun Kel Şarkıcı'sının ne kadar güçlü bir mizah duygusuna sahip olduğunu farketmem ve bunun çok kıymetli bir şey olduğunu anlamam, uzun yıllarımı aldı. O zamandan beri de, özellikle yirminci yüzyılda yazılmış modern tiyatro klasiklerini bir seri olarak sahnelemek projesi dolanıp duruyordu kafamda. Çok uzun yıllar önce birlikte tiyatro yapmış olduğum arkadaşlarımla tekrar bir araya gelip Art Niyet'i kurduğumuzda, bu projeyi önerdim. Projenin ilham kaynağı olan Kel Şarkıcı, sahneleyeceğimiz ilk oyun olarak seçildi.

 

Çağdaş tiyatronun gelişim sürecinde çığır açıcı bir yapı taşı niteliğindeki bu oyun, doğal olarak birçok farklı okumaya, birçok farklı anlamlandırmaya da maruz kalmış. Ben dahil hepimiz, çok derin anlamlar bulmuşuz oyunda. Genellikle Absürt Tiyatro'nun diğer önemli yazar ve eserleriyle birlikte değerlendirerek, modern insanın umutsuzluğu, korkuları, çaresizliği gibi kavramlarla açıklamışız.

 

“Orta sınıfı temsil eden bu kişilerin bir kimliği yoktur” demişiz, “iki küçük burjuva çiftin sıradan ve anlamsız hayatı”, “insanın anlaşılmasının ve iletişimin imkansızlığı”, “dilin tragedyası”, “hiç bir şey söylemeden konuşmaya çalışan kahramanlar” demişiz.... Aslında çok da yanlış şeyler söylememişiz. Genellikle oyunun “kapsama alanını” dar bir tarihsel dönemle ve toplum biçimiyle sınırlandırmışız. Fakat esas olarak, bence çok daha basit ve kıymetli bir şeyi ıskalamışız. Bu oyunun ne kadar güçlü bir mizah içerdiğinin önemini yeterince görememişiz.

 

Komedi dediğimizde ilk aklımıza gelen 'seyirciyi güldürmeye çalışmak' anlayışına benzemiyor bu oyundaki mizah duygusu. Çok daha derin etkisi olan, çok daha kalıcı bir mizah anlayışı var burada. Aklınıza geldikçe gülümsetmeye devam eden, aklınıza geldikçe içinizde birçok yere dokunan bir mizah anlayışı.

 

Bu metnin, herhangi bir sınıfın, herhangi bir toplum biçiminin veya başka bir olgunun “eleştirisi” olduğunu da düşünmüyorum. Hatta herhangi bir sanat veya edebiyat eserini herhangi bir şeyin eleştirisi olarak etiketlemeyi reddediyorum. İzleyicisini derinden ve birçok farklı biçimde etkileyen güçlü bir eseri sadece herhangi bir şeyin eleştirisi olarak nitelemek, o eserin gücüne ve zenginliğine karşı yapılmış bir haksızlıktır diye düşünüyorum.

 

Bir eserin gücünü anlamaya çalışırken, yazarının neler amaçladığını sormayı da doğru bulmuyorum. Hatta yanıltıcı olduğunu düşünüyorum. Çoğu yapıt, sanatçısının ya da yazarının amaçladığından çok daha farklı ve çeşitli etkiler yaratabiliyor ve tam da bu nedenle sanat ve edebiyat tarihinde önemli bir yer alıyor. Bu nedenle, Ionesco'nun Kel Şarkıcı'yı yazarken hangi niyetlerle yazdığını çok da merak etmiyorum. Eleştirmenlerin ve dramaturgların hangi analiz yöntemleri sonucunda ne anlamlar atfetmiş oldukları da ilgimi çekmiyor. Bir eserin gerçek değerinin, yaratıcısının niyetlerinden bağımsız olarak, eserin izleyici üzerinde yarattığı etkilerde aranması gerektiğini düşünüyorum.

 

Kel Şarkıcı hakkında okuduğum her şeyi unutarak, bu oyunun niçin bana bu kadar büyük bir keyif verdiğini düşünüyorum. Bu oyunda gördüğüm şeyin sanayi toplumuna veya modern insana özgü olup olmadığından bile emin değilim. Çok daha geniş zamanlı tespitler var gibi geliyor bana. “Gerçekçi” birçok oyundan çok daha gerçek bir şeyler var bu oyunda. Ben Kel Şarkıcı'ya baktığımda, birbirinden komik insanlar ve durumlar görüyorum. Ve gördüğüm her şey gerçek hayattan bildiğim hallere çok benziyor. O insanları zavallı veya aptal bulmuyorum. O insanlarda kendimi görüyorum. O insanlarda sevdiğim insanların farklı hallerini görüyorum. Ben o insanları sevimli buluyorum.

 

Ve farkediyorum ki, Homo Sapiens dediğimiz tür, çok komik bir yaratık. En büyük komikliği de, kendini çok ciddiye alması.

bottom of page